Seyyid Safî: “El yazmalarının kutsallaştırılması ve ona özel bir şekilde davranılması zorunludur; çünkü bir uygarlığı temsil eder ve geçmiştekiler ile gelecektekiler arasında bir bağdır.”

Mukaddes Hz. Abbas (Allah’ın selâmı üzerine olsun) Türbesi Şerî Mütevellîsi Seyyid Ahmed Safî (İzzeti daim olsun) yazma eserler mirasının, bu mirasa bakmanın ve kutsanmasını önemine vurgu yaptı. Yazma eserler mirasının bir uygarlığı temsil ettiğini ve geçmiştekiler ile gelecektekiler arasında bir bağ oluşturduğunu belirten Seyyid Safî; gerek araştırma, gerek açığa çıkarılması ve gerekse de bakım, restorasyon ve muhafazası açısından özel bir şekilde ele alınması gerektiğini söyledi.

Bu sözler Seyyid Safî’nin Mukaddes Hz. Abbas (Allah’ın selâmı üzerine olsun) Türbesi’ne bağlı Kerbelâ Mirası Merkezi’nin Seyyid Hibetuddin Şehristanî’nin Mirasını Yaşatma Merkezi işbirliği ile düzenlediği geniş çaplı ilmi forumun açılış konuşmasındandı. 28 Şevval 1439 (13 Temmuz) Cuma Sabahı düzenlenen forumun açılışında konuşan Mukaddes Hz. Abbas (Allah’ın selâmı üzerine olsun) Türbesi Şerî Mütevellîsi ayrıca şunları da söyledi:

“Muhtemelen halkları başkalarından farklı kılan ve onunla iftihar ettikleri şey miraslarıdır. Bu miras; inşa edilmiş olan yalçın mimari mirasını da kapsar maarif mirasını da. Belki de ikisi arasında bir ilinti de vardır. Zira ilki bir medeniyetin varlığına dair dikilmiş bir eserdir; öbürü ise bir düşüncenin varlığına dair dikili bir eserdir.”

“Bu mübarek oturumda bilfiil bizi ilgilendiren şey; bu memleketin başlıca ulemasından biri olan Seyyid Hibetuddîn Şehristanî’nin (Allah O’ndan razı olsun) vefatından elli üç yıl geçmesinin ardından öncekilerin bize bıraktığı maarif mirasından yararlanmak ve onu değerlendirmektir. Bunu birçok açıdan da okuyabiliriz. Ola ki içerisinde bazı faydalar gizlenip saklanmıştır. Bu mirasın meselesi ve bu yazma eserin meselesi; belli başlı ilimlerin bulunduğu bir zamanın olduğuna dair haber vermektedir.Bun ilimler öyle ilimlerdir ki; şayet yazma eser var olmasaydı, var olduklarına dair kanıt getirmek zor olurdu. Özellikle de bizler alınabilen, çalınabilen ve sahibi olmayan kimselere ait olduğu iddia edilebilen düşünceler ile uğraşmaktayız.”

“Yazma eser iddia için en iyi tanık olabilir. Bir iddiada bulunan bir kimse; bunu gösteren bir kanıta ve bir tanığa ihtiyaç duyar. Yazma eser bugün hakkı konuşan o tanığı temsil eder. Belki de (yazma eserin) o faydalarından biri de tarihtir; müellifin zamanını bilmektir. Bu meselenin de yazma eserlerin koridorlarında gezinen kardeşler açısından son derece önemli olduğuna inanıyorum. Müellifin vefât tarihinden ya da yazma eserin yazılış tarihinden çok yararlanıyorlar. Bu da o müellifin belli başlı bir zamanda şu düşüncenin sahibi olduğuna dair bir hak korumasıdır. Ya da daha sonra gelenler onun önüne geçmiş ve yazma eserin var olması (açısından) şansı yaver gitmemiştir. Sonra gelenin öne alınmasında ve öndekinin arkaya alınmasında basımın daha önemli bir etkisi olmuştur.”

Yazma eser o müelliflik eden kimseye, yazan kimseye bu hakkın verilmesine çok yardım eder. Bazı yazma eserlerde ilmi malzemenin dışında başka bir sanat da vardır. Bir yazma eser gördüm. Halen bende muhafaza edilmektedir de. Bu yazma eserin her safhasında üç ilim bulunuyor. Yatay olarak başka dikey olarak başka bir ilim okuyorsunuz ve simetrik olarak. Kağıdın dikdörtgen şeklindeki çevresinde de üçüncü bir ilim okuyorsunuz. Kuşkusuz bu bir sanattır; yazılı olan ilmin hazzına haz katar.”

“Bizden önce yazmış olanların üzerimizde hakkı vardır. Hadîs-i Şerîfte de belirtilmiştir. Âdemoğlu öldüğü vakit ameli kesilir. Ama hayatı yeniden getirip yenileyen (yani yaşıyormuş gibi amel ettiren) şey; ondan yararlanılan salih bir ilimdir. İnanıyorum ki ister araştırma açısından olsun, ister açığa çıkarılması açısından olsun; yazma eseri özel bir biçimde ele alma konusunda üzerimizde bir hak vardır. Böylelikle ‘Falanca alim vardı’ diyebilelim. O da lisan-ı hal ile ‘İşte aranızdayım’ der. Anyı şekilde restorasyon ve muhafaza açısından da yazma esere özel davranma konusunda üzerimizde hak vardır. Buna büyük önem verecek şekilde davranmalıyız.”

“Biliyorsunuz; Irak’ın şartları acımasızdır. Yazma eserlerin ve düşüncelerin telef edilmesinin payı da büyük oldu. Ümmet cahillerle müptela olduğu zaman… Bildiğiniz gibi ‘İnsanlar bilmediği şeye düşmandırlar’. Ümmet cahillerle müptela olduğu vakit ilim büyük bir şekilde inler. Ulemaların pâk ömürlerini uğruna telef ettikleri yazma eserlerin yaprakları bazı cahillerin arzularını yerine getirmek için yakıt ya da odun olur. Bu şahitlik de ettiğimiz; tarihte eskiden olduğunu okuduğumuz, geçtiğimiz yüzyılın doksanlı yıllarında da bizzat (şahitlik ettiğimiz) bir şeydir. Çok sayıda yazma eser telef edildi. O dönemde de ilim ilimden daha fazla bir şey de değildi. Özel revaklardaki yazma eserlerdi; ancak üzüntüyle söylüyorum ki cahillerin elleri ona uzandı ve onunla oynadılar, telef olanları da telef oldu.”

“Bugün yazma eserin korunmasının önemine vurgunun yanı sıra herkesin görevi yazma eseri korumak ve yazma eserin korunması için sunulan bilimsel araçları araştırmak için yoğun çaba sarf etmektir. Bu da geçmiş ulemaya vefanın en alt derecesidir.İnsanın elinde nas (yazılı metin) yoksa tahkik yapamaz, delil gösteremez ve atıfta bulunamaz. O nas da korunmazsa hiçbir araştırmacıya iddiasında yardımcı olamaz. İnanıyorum ki yazma eserin korunması meselesi ve hatta bunu çoğaltmak ödevdir ve boynumuzda bir emanettir. Bu söz de bu sanat ile meşgul olan tüm kardeşlerimizedir: Hiçbir sınırda durmasınlar (yazma eserler konusunda hiçbir sınırla yetinmeyip hep daha ilerisini ve daha fazlasını hedeflesinler)”

“Çok sayıda ilim ve düşünce halen yazma eserlerde hapsolmuş durumdadır. Üzülerek ifade edeyim; yazma eserleri ellerinde bulunduran bazı kimseler de o yazma eserin ışığı görmesine dahi engel olacak derecede pinti oluyorlar. Çok iyi bildiğiniz bir şey: Ulemanın vefat sonrası başlarına gelen en çetin şeyin onların varislerinin o yazma eserlerin makamı ve yüksek konumunu bilmiyor olması. Bu yüzden de onları herhangi bir ev eşyasını satar gibi satıyorlardı. Özellikle de o alimin ilim ehli bir mirasçısı yoksa. Buna dair hikayeler çoktur. Sonuçta el yazmasını satın alan da kağıttan yararlanmaya çalışıyor. Mesela kağutları ile bazı satın aldığı şeyleri sarıyor. Böylece mum ışığında yazılmış olan, bazısı ay ışığında yazılmış olan o yazma eser parçalanıyor. Hatta bazı alimler o ilimlerin korunması için boynunda çok sayıda borç ile ölebiliyor. Veyahut ilmin korunması, hadisin senedini ispat etme veya hadisin ravilerinden biri ile irtibata geçip yazılanı kopyalamak için uzak diyarlara seyahat ediyor. Belki de Allame Hillî’nin (buna dair) bitip tükendiren gayretleri (buna bir örnektir). Hille Mirası Merkezi’mizin olması da bizim için şereftir. Allame Hilli’nin bu tarafı ile ilgili hikayeleri vardır. O müşerref nefsi ile bizzat kopyalama (yazma eseri yeniden yazma) yapıyordu. Bazı kitapları okuyabilmek ve onlar üzerinden tartışabilmek için onları bir gecede yazıp bitiriyordu.”

“El yazmalarının kutsallaştırılması ve ona özel bir şekilde davranılması zorunludur; çünkü bir uygarlığı temsil eder ve geçmiştekiler ile gelecektekiler arasında bir bağdır. Hiç kuşku yok ki bunu gerektiren münasebetler vardır; onlardan biri de bu münasebettir. Bizler de miras merkezleri oluşturmak için çabaladık. Miras Merkezi’ndeki “miras” ile kastedilen maarif mirasıdır; dikili bina mirası değildir. O da önemlidir; ancak onu kastetmiyoruz. O hususla ilgili işi Mukaddes Türbe dışından onu korumakla görevli taraflara devrettik. Biz Kerbelâ Mirası Merkezi, Basra Mirası Merkezi ve Hille Mirazı Merkezi kurduk. Kendilerine ait miras merkezi olmasını uygun gören bazı aziz eyaletlerimiz de var. Çünkü kültür ve maarif açısından çok şeye sahip olduklarına inanıyorlar. Biz de onlara hayır vaadettik. Bu yeni merkezlerin geliştirilmesine (ve açılmasına) muvaffak oluruz diye umuyoruz.”

“İslami ve İnsani Maarif İşleri Bölümü’ndeki ve Merhum Seyyid Hibetuddîn Şehristanî’nin Mirası ile İlgili Merkez’deki aziz kardeşlerimize büyük teşekkürler. Bu foruma katılımlarda bulunan; naslarda tahkikte bulunacak ya da araştırma yapacak kişinin yararlanabilmesi için bazı nasların tahkiki konusunda önemli katılımlarda bulunan kardeşlerimize de (özel bir) teşekkür ediyoruz. Böylelikle salih geçmişlerimizin yazdığı bazı şeyler gözler önüne çıkacak ve kulaklar bunları işitebilecek. Tüm araştırmacı kardeşlerimize özel olarak dua ediyoruz. Allah-u Teâlâ onların ellerinden tutsun ve onları açığa çıkarılabilecek her türlü (gerçeği açığa çıkarmaya) muvaffak kılsın. Bu memleket büyük bir uygarlık mirasına sahiptir. Hazinelerde ve gerek özel gerekse de genel kütüphanelerde gizlenen muhtemelen aşikârda olandan daha da büyüktür. Yüce Allah’tan hepinize başarı ve isabet vermesini niyaz ederiz. Yüce Allah’tan bu buluşmaları daima; araştırmacı ve okur kardeşlerimizin gönlünde hoş iz bırakan, önemli ilmî buluşmalar kılmasını ve bunlardan bizleri de çok faydalandırmasını niyaz ederiz.”
Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: