Yüce Dini Merceiyet Şehitlerin Efendisi’nin (O’na selâm olsun) minberinde hizmet edecek hatiplere işte bunları tavsiye etti

Muharrem-i Haram ayının yaklaşması ile birlikte Ayetullah Uzma Seyyid Ali Huseynî Sistanî (Bereketli gölgesi daim olsun) tarafından temsil edilen Yüce Dini Merceiyet; Huseynî minberde hizmet edecek hatiplere yönelik bir dizi tavsiye yayınladı. Yüce Dini Merceiyet’in bürosunun Arapça sitesinde yayınlanan ve Merce-i Âla’nın ziyaretine giden hatiplerin ağzından yazılmış olan metnin Türkçe çevirisini Uluslararası El-Kefîl Ağı olarak sizlerle paylaşıyoruz:

“Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın ismi ile.”

“Hz. Muhammed’e ve O’nun Pâk Soyu’na salât ve selâm olsun.”

“11 Zilhicce 1439 Perşembe gününde Merce-i Âlâ Efendimiz Seyyid Sistanî’nin (Müşerref gölgesi daim olsun) ziyareti ile müşerref olduk. Muharrem-i Haram ayının yaklaşması münasebetiyle kendisinden hem bize hem de Huseynî minbere çıkacak hatiplerine geneline yönelik olacak babacan tavsiyelerini talep ettik. Kendileri de dine özen, hamiyet ve ilgi ruhuyla buram buram kokan ve Huseynî minberin pek şerefli mesajını iletme mevkiini muhafaza etmeye dair olan şu nurlu sözleri ile bize feyz verdiler. Seyyidimiz (Müşerref gölgesi daim olsun) sözlerinde iki nokta hususunda feyz vermişlerdir:

İlk nokta:”

“Huseynî minberin ve özellikle de Muharrem-i Haram ayındaki rolünü beyan etme konusundaydı. Minberin mesajının (şöyle) özetlenebileceğini ifade etti: Ehlibeyt’in (Hepsine selâm olsun) başına gelenleri anmaya ek olarak; Kur’anî maarifi beyan etmek, şüpheleri ikna edici gereğini yerine getiren delillerle defederek dini yaymak, (bu şekilde Kur’ânî maarifi) Müslümanların akılları ile kalplerinin derinlerine yerleştirmek ve müminlerin nefislerini verâ, fazilet (erdem) ve en ideal değerler üzerine terbiye etmek.”

“Bu Allah’ın (Azze ve Celle) Resûlü’ne (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) yerine getirmekle görevlendirdiği rolün ta kendisidir. İslam’da minbere ilk çıkan kimse de O’dur (Hz. Resûlullah’tır - Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin). Kur’ân; Allah’ın (Azze ve Celle) şu buyruğu ile onun rolünü şöyle açıklamaktadır: ‘O; ümmiler içinde kendilerinden olan ve onlara ayetlerini okuyan, onları arındırıp temizleyen ve onlara kitap ve hikmeti öğreten bir peygamberi gönderendir. Oysa onlar, bundan önce gerçekten açıkça bir sapıklık içinde idiler.’ Ayet-i Kerîme – minberin etkin bir tebliğ aracı olduğu - nebevî mesajın; nefisleri tezkiye edip karanlıkların vereminden, ruhsal ve ahlakî hastalıklardan arındırmaya, Kur’ân maarifini arz etmeye ve hikmeti hem ilmî hem de amelî açıdan doğruluğunu gösteren (araçlarla) kalplere ekmeye dayalı olduğuna işaret etmiştir.”

“Aynı şekilde Şehitlerin Efendisi’nin (Allah’ın selâmı üzerine olsun) gerçekleştirdiği ıslah (reform) hareketinin en yüce hedefi; İslam’ın temel sütünlarını ve değerlerini yıkmaya dayalı olan Emevî yaklaşımına karşı dini korumak ve derinlere işlemektir. Tarihi metinlere başvurulduğunda buna dair çokça kanıt ortaya çıkmaktadır. Zira (Hz.İmam Huseyn - Allah’ın salâtları üzerine olsun) o tehlikeli yaklaşımın karşısında durup mücadele etmiştir. Mesajı ve fedâkarlığı da en yüce hedef içindir; o hedef de dini ortadan kalkmaktan ve tahrif olmaktan korumaktır. İnanıyorum ki; Hz.İmam Huseyn’in (O’na selâm olsun) o zorlu aşamada o yüce biçimdeki fedâkârlığı olmasaydı İslam’ın anılacak bir eseri kalmazdı. Çünkü Emevî planı sağlam yapılmıştı ve hedeflerine yaklaşıyordu. Huseynî minber Hz.Huseyn’in (O’na selâm olsun) gününün uzantısı olduğu için de rolü ve vazifesi; dini daha derinlere işlemek, onu savunmak, öğretmek ve onunla yetiştirmektir.”

İkinci nokta:”

“Çağımızda dini doğru muhafaza etme ve doğru bir şekilde onu derinlere işlemenin en açık göstergelerinden biri de dine, köklü maarifine ve ahlakî değerlerine karşı öne sürülen şüpheleri ortadan kaldırmaktır. Ancak bu alanda birçok hususa riayet etmek gerekir:”

İlk husus:”

“Şüpheleri def etmeye girişen hatibin bu babda derin bilgi sahibi olması; tecrübe ile engin bilgi silahlarıyla silahlanmış olması gerekir. Yoksa girişimi ile bozdukları (bozacakları) ıslah edeceklerinden daha fazla olabilir. Minber de elde bulunan araçlar arasında hak itikat (inanç) hakkındaki şüpheleri def etmek (açısından) en önemli araçlardandır. Hz. Peygamber (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) ile Müminlerin Emîri (O’na selâm olsun); dini maarifi ve öğretileri beyan etme girişimlerine ek olarak bazı Müslümanların zihninde olan şüpheleri def etmek için minbere çıkarlardı. (Zira) bazı Müslümanlar henüz yeni Cahiliye’den çıkmış oluyor ya da bazılarının zihinlerine İslam toplumuna dışarıdan girmiş düşünceler çalınıyordu. İşte burada Huseynî minberin önemi belirmektedir. (Zira minber) Hz. Mustafa ve Hz. Murtezâ’nın (Allah-u Teâlâ İkisine de Pâk Ehlibeytleri’ne de salât eylesin) mesajlarının devamı ve uzantısı niteliğindedir. Bu da minbere çıkan kimsenin ilmî açıdan liyakat, yetkinlik ve ehil (olarak nitelenen kişiler) olmasını gerektirir.”

“ “İkinci husus:”

“Şüpheler iki türdedir. Bazısı revaçtadır ve meşhurdur. Bazısı öne sürülmüştür ancak sadece belli bir kapsam içerisinde dolaşır. Uygun olan ve hatta gerekli olan; halkın ortamlarında (bulunduğu) bilinen şüpheleri def etmek için doğrudan girişimde bulunmaktadır. Geniş kapsamda dolaşmayan şüphelerin umuma açık yerlerde sunulması ve açıklanması ise hikmetten (bilgece) değildir. Hatta isabet olan; dini tebliğ yapan kimsenin, o şüphenin üzerinde duran kimselerin zihinlerinden şüphenin def edileceği içeriği sağlam bir şekilde; (o şüpheyi) anmaya ve üzerinde yorum yapmaya ihtiyaç kalmadan temelini atması (ve konusunu işlemesidir).”

Üçüncü husus: Her makamın (yerin) ona has söylenecek bir sözü olduğu bilinen bir şeydir. (Her sözün bi yeri vardır olarak da çevrilebilir – Editör). Bu yüzden de hatibin üzerine düşen konuşmayı doğrudan ya da bir araç yoluyla dinleyecek kimselerin zihin ve kültür düzeyini dikkate almaktır. Öyleyse dinleyen kimselerin düzeyi ile uyumlu olan dini maarif dışında (başka konuları) masaya yatırmasın ve şüpheleri işleyip cevabını açıklamayı onların zihinlerine işleyecek miktarda yapmaya özen göstersin. Zira Hz. Resûl-i Azam’dan (O’na selâm olsun) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: ‘Biz peygamberler; insanlar ile ancak akılları kadarınca konuşuruz.’”

Dördüncü husus: Muteber yollarla ve güvenilir kaynaklarla aktarılmış olan Ehlibeyt (Allah’ın selâmı üzerlerine olsun) ilimleri nehrinden mutlaka azamî düzeyde yararlanılmalıdır. Zira Onlar’dan (Allah’ın selâmı üzerlerine olsun) şöyle buyurdukları rivayet edilmiştir: ‘İnsanlar sözümüzün güzelliğini bilselerdi bize uyarlardı.’ Onların sözünün güzelliği de; Kur’ân-i Kerîm gibi tam teşekküllü ve çeşitli içerikleri barındıran bir fikir sistemi içerir. Zira içinde şahane hikmetler, ahlak nişaneleri, akıllarda gizli saklı kalan şelyeri harekete geçiren (düşünce tetikleri – editör) ve şüphelerin def edilmesi vardır. (Bunlar da) Müslüman insanı aydınlatıp inancı ve dininden emin olmasını sağlar. Bu da Onlar (Allah’ın selâmı üzerlerine olsun) Kur’ân-i Kerîm’den sonra ikinci ağır (paha biçilemez) emanet olması gereğidir. Öyleyse Huseynî hatibin üzerine düşen; Ehlibeyt’in (Hepsine selâm olsun) (yaşadığı) musibetleri ve Kerbelâ faciasında yaşananları zikretmeyi önemsediği gibi yaptığı konuşmaların bu yönünü önemsemesidir. Çünkü bunun; bu yaşayan davanın nefislerde kalmasına son derece etkisi vardır.”
Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: