Hüseyni Rahip

Hicri 61 yılı Muharrem ayının on dokuzuncu gününde; Taff Vakıası’ndan (Kerbelâ Olayı’ndan) sonra zalimler, Ehlibeyt (Hepsine selâm olsun) hanedânından sağ kalanları esir etti. Esirler kervânı zincirlere vurulmuş; Şehitlerin Efendisi Hz.İmam Huseyn ve Şehît Yakınları’nın (Hepsine selâm olsun) mızraklara takılmış başları eşliğinde Kûfe’den Şam’a kadar şehir şehir dolaştırılıyordu. Bu yolculuk boyunca Şehitlerin Efendisi’nin (O’na selâm olsun) mazlumiyetini ve haklı oluşunu açıkça gösteren ve hayretler içerisinde bırakan birçok keramet meydana geldi… Gelin; onlardan birini okuyalım…

Selman bin Mehran el-Ameş’ten şöyle aktarılmıştır:

“(Hac) mevsimiydi, tavaftaydım. Bir adamı şöyle derken gördüm: ‘Allah’ım bağışla beni. Ama ben biliyorum bunu yapmayacağını.’”

“Ben de korktum. Adama yaklaşıp şöyle dedim: ‘Ey (adam); Sen Allah’ın ve Resulü’nün haremindesin (hürmetli ve yasak kıldığı yerdesin). Bu günler de yüce bir ayın haram (hürmeti olan) günleridir. Öyleyse ne diye bağışlanmaktan ümidi kesiyorsun?”

“O da ‘Ey (adam); günahım büyüktür’ dedi.”

“Ben de ‘Tuhame’nin dağlarından bile mi büyük?’ diye sordum.”

“O da ‘Evet’ dedi.”

“Ben de ‘Yere çakılmış dağlar kadar ağır mı ki?’ diye sordum.”

“‘Evet. İstersen sana ne olduğunu anlatabilirm’ dedi.”

“Ben de ‘Anlat’ dedim.”

“Dedi ki ‘Haremden (Mescid-i Haram’dan) çıkalım.’ Çıktık. Sonra bana şöyle dedi: ‘Ben o uğursuz askerlerden biriydim. Ömer bin Sad’ın (O’na lanet olsun) askerlerindendim. Ali’nin oğlu Huseyn (O’na selâm olsun) öldürüldüğünde O’nun başını Kufe’den Şam’a; Yezid’e götürmek için taşıyan kırk kişiden biriydim. Şam yolunda onu taşırken Hıristiyanlara ait bir manastırda konakladık. Baş, mızrak üzerine tutturulmuştu. Yanında da bekçiler vardı. Soframızı serdik, yemek için oturduk. Derken duvarın üzerinde bir el şöyle yazdı:”

‘Huseyn’i öldüren ümmet mi umuyor *** Hesap gününde Dedesinin şefaatini?’

“Biz de bundan ötürü çok telaşlandık. Hatta içimizden birileri o eli almak istedi. Ama el ortadan kayboldu. Arkadaşlarım sofraya geri dönünce o el gene geri dönüp baştaki gibi yazmaya başladı:”

‘Hayır Vallahi yoktur onlara şefaat*** Kıyamet gününde de vardır onlara azap.’

“Bunun üzerine arkadaşlarımız ona doğru ayaklandı. Yine kayboldu. Onlar da sofraya döndüler. Onlar dönünce el yeniden yazmaya başladı:”

‘Zulmün yasasıyla öldürdüler Huseyn’i *** Ve aykırıydı Kitab’ın hükmüne onların hükümleri’

“Ben de bunun üzerine yemek yemeyi kestim. İştahım kaçtı. Sonra manastırdan bize doğru bir rahip çıktı. Üstteki baştan apaydın bir nurun yayıldığını gördü. Yaklaşıp askere baktı. Askerlere ‘Nereden geldiniz?’ diye sordu.”

“ Onlar da ‘Irak’tan. Huseyn’le savaştık’ dediler”

“ Rahip ‘Fatıma’nın oğlu mu? Peygamberinizin kızının ve Peygamberinizin amcasının oğlunun oğlu mu?’ dedi.”

“Onlar da ‘Evet’ dediler.”

“O da onlara ‘Lanet olsun size! Allah’a yemin olsun ki; Meryem oğlu İsa’nın bir oğlu olsaydı onu gözbebeklerimizde taşırdık! Ancak benim sizinle bir işim var.’ Dedi.”

“‘Neymiş?’ diye sordular.”

“Başınızdakine benim on bin dinarım olduğunu söyleyin. Bunu atalarımdan miras aldım. Onu alsın, bana başı versin. Siz gidinceye kadar bende kalsın. Gideceğiniz zaman geri veririm.”

“Onlar da Ömer bin. Sa’d’a bildirdiler. O da ‘Ondan dinarları alın ve başı verin. Ayrılıncaya kadar (onda dursun).’ Onlar da başı rahibe getirdiler. ‘Parayı ver; başı verelim’ dediler. “

“Ömer bin Sa’d’a haber verdiler. ‘Dinarları ondan alın ve başı ona verin.Biz gidene kadar onda dursun.’ dedi. Onlar da ‘Parayı ver, başı verelim’ dediler. Rahip de iki çorap çıkardı. Çorapların her birinde beş biner dinar vardı. Ömer bin Sad parayı ölçüp tartmakla sorumlu kimseleri çağırtıp paraları saydırdı ve tarttırdı. Sonra kendisine ait bir cariyeye parayı verdi ve başın verilmesini emretti. Rahip müşerref başı alıp yıkadı, temizledi, elinde bulunan misk kokuları ve kafurdan (mentol) sürdü. Sonra onu bir ipek kumaşın içerisine sarıp kucağına koydu. Onu çağırıp başı yeniden istemelerine kadar inledi, ağladı, ağladı…”

“Ondan başı istedikleri zaman şöyle dedi: ‘Ey Baş; Allah’a yemin olsun ki elimde sadece nefsim var. Yarın olduğu vakit Deden Muhammed’in yanında şuna şahitlik et: ‘Ben Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed’in de O’nun kulu ve Resûlü olduğuna şahitlik ettim. Senin elinde Müslüman oldum. Ben senin kölenim (hizmetkârınım).’”

“Sonra ‘Başınızdaki adama iki çift laf demem gerek. Sonra başı vereceğim.’dedi.”

“Ömer bin Sad yaklaşınca ona şöyle dedi: ‘Allah’ın ve Muhammed’in (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) hakkı hürmeti için bu başa daha önce yaptıklarını yeniden yapmamanı ve bu başı şu sandıktan çıkarmamanı istiyorum.’ O da ‘Öyle yapacağım’ dedi. Sonra onlara başı verdi ve orada Allah’a ibadet etmek içn manastırdan çıkıp dağlara gitti.”

“Ömer bin Sad yoluna devam etti ve başa daha önce yaptıklarının aynısını yaptı. Şam’a yaklaştığı zaman arkadaşlarına ‘İnin (bineklerinizden)’ dedi. Cariyeden iki çorabı getirmesini istedi. Cariye çorabı getirdiğinde tüm dinarlar çömlekten sikkelere dönüştü. Sikkelere baktılar. Bir yüzünde ‘Allah’ı zalimlerin yaptıklarından gafil sanma’ (İbrahim 24); öbür yüzünde de “Zulmedenler; nasıl bir döndürülüşle döndürüleceklerini bileceklerdir.” (Şuara 227) yazıyordu.”

“Bunun üzerine şöyle dediler: ‘İnna lillah ve inna ileyhi raciûn. Dünyayı da kaybettik ahreti de.’”
Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: