Hidayet feneri yandı, Kurtuluş gemisi demir aldı… Hz.İmam Huseyn’in (O’na selâm olsun) mubarek doğumu üzerine

Hicri dördüncü senede Şaban-i Şerîf ayının üçüncü gününde Hz.İmam Huseyn (Allah’ın selâmı üzerine olsun) mubarek doğumu ile yeryüzünü şereflendirdi. Cahiliyetin asla kirletemediği o pâkların en pâkı olan yuvada dünyaya gelmiştir. Sadece Meryem oğlu İsa’da (O’na selâm olsun) gerçekleşmiş bir özelliğe de sahiptir; çünkü Hz.İmam Huseyn (O’na selâm olsun) de altı aylık doğmuştur. Doğduğunda Hz. Resûlullah (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) halası Safiyye’ye seslenip “Halam; oğlumu (evladımı) uzat bana” diye buyurmuştur. O da “Ey Allah’ın Resûlü; biz onu daha temizlemedik” deyince Hz. Resûlullah (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) şöyle buyurdu: “Halam, onu sen mi temizleyeceksin?! Yüce Allah onu temizlemiş ve pâk kılmıştır.”

Başka bir rivayette de şöyle geçmiştir: Hz.Resûlullah (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) Hz.Zehrâ’nın (O’na selâm olsun) evine gelip evladı Huseyn’i istedi. Umeys kızı Esma da onu getirdi. Hz. Resûlullah (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) onu alıp sağ kulağına ezan ve sol kulağına da kamet okudu. Bu sırada Cebrail-i Emîn (O’na selâm olsun) indi ve Hz. Resûlullah’a (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) bu evladın adının “Huseyn” olacağını bildirdi. Bunun üzerine Hz. Peyamber’in (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) yüksek sesle ağlamaya başlayınca Esma bunun nedenini sordu. Allah-u Teâlâ daha şimdi O’nu bir torunla rızıklandırmıştı. Allah Resûlü (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) de Cebrail’in az evvel, ümmetin şer dolu kimselerinin onu (Hz. Huseyn’i - O’na selâm olsun) Kerbelâ denen bir toprakta öldüreceklerinin haberini verdiğini söyledi ve bunları Hz.Fatıma’ya (O’na selâm olsun) haber vermemesini istedi.

Hz. Huseyn’in (O’na selâm olsun) mubarek doğumunun yedinci gününde Allah Resûlü (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) bir koçu akîka olarak kurban etti, Hz. Huseyn’in (O’na selâm olsun) saçını traş edip ağırlığı kadar gümüşü sadaka verdi ve sünnet edilmesini emretti. Şeyh Kuleynî (Allah O'na rahmet eylesin) “Kafî” isimli eserinde Hz.İmam Sadık’tan (O’na selâm olsun) şu rivayeti nakletmiştir: “Huseyn, Fatıma’dan (İkisine de selâm olsun) da başka bir kadından da süt emmedi. Onu Peygamber’e (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) getirirler; O da başparmağını onun ağzına koyardı. Huseyn (O’na selâm olsun) de ona iki ya da üç gün yetecek kadar (dedesinin parmağını) emerdi. Bu yüzden de Huseyn’in (O’na selâm olsun) eti Resûlullah’ın (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) eti ve kanından bitmiştir. Meryem oğlu İsa ve Ali oğlu Huseyn’den (Hepsine selâm olsun) başka da hiçbir kimse altı aylık doğmuş değildir.” Kâfi /Hz. Huseyn’in (O’na selâm olsun) doğumu babı

Böylece Hz.Huseyn’in (O’na selâm olsun) simasında Hz.Resûlullah’ın (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) siması belirmeye başladı. Fiziksel özelliklerinin yanı sıra Hz.Peygamber’i (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) tüm peygamberlerden üstün kılan ahlakını da kuşanmıştı. Muhammed bin Dehhâk onu şöyle nitelemiştir: “Huseyn’in bedeni, Allah Resûlü’nün bedenine benzerdi” Göbeğinden ayaklarına kadar Hz. Peygamber’e (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) benzediği de söylenmiştir. Hz.İmam Ali’den (O’na selâm olsun) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Her kim Allah Resülü’ne (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) boynu ile ağzı arasında ona en çok benzeyen kimseye bakıp mutlu olmak isterse Hasan’a baksın. Her kim boynu ile tepesi arasında Allah Resûlü’ne (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) en çok benzeyen kimseye bakıp mutlu olmak isterse de Ali oğlu Huseyn’e baksın.”

Müşerref yüzünde İmametin hatları belirmeye başlamıştı. En şerefli yüzlerde birine sahipti. Ebu KebÎr el-Hezelî şöyle tanımlıyordu: “Onun yüzünün hatlarına baktığımda yüzünün aydınlığı yıldırım gibiydi.” Bazı açıklamalı siyer yazarları karanlık ve yol gösterici bir ortamdan şöyle nitelemişlerdir: Beyaz tenliydi; yüzü şimşek kadar parlak ve güleçti. Karanlık bir yere oturursa onunla yol keşfedilirdi. Başka bir deyişle şöyleydi: Alnı, boynu ve yanakları öyle beyaz ve parıl parıl parlardı; öyle parıl parıl parlardı ki karanlık gecede bile etrafını aydınlatırdı. Hz.Resûlullah’a (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) en çok benzeyenlerden biriydi. Şehit olan dostlarından biri; onun Taff günündeki (Kerbela olayındaki) halini tek bir dize şiir satırı ile özetemdiştir.

Öğle güneşi gibi bir gülümseme; apaydın bir dolunay gibi bir alın…
Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: