Irak Mukaddes Mekanlar Genel Sekreterlikleri ve Türkiye’deki Alulbeyt (A.S.) Müessesesi’nin katkılarıyla organize edilen ve “I. Aşurâ Yıllık Konferansı” başladı ! Açılışa dünyanın farklı yerlerinden birçok dini şahsiyet ile akademisyen katıldı!

2 Muharrem 1434’e denk gelen 17 Kasım 2012 Cumartesi günü sabahı, Aşurâ münasebeti ile, bu sene ilki düzenlenen “I.Aşura Yıllık Konferansı” başladı. Kendi çapında bir ilk olan ve Irak Mukaddes Mekanlar (Hz.Ali,Hz.Huseyn,Hz.Abbas ve Kazımeyn Hz. – Allah’ın selâmı üzerlerine olsun - Türbeleri) Genel Sekreterlikleri ile Türkiye’de bulunan Âlulbeyt (Allah’ın selâmı üzerlerine olsun) Kurumu işbirliğinde gerçekleştirilen organizasyonun bu seneki teması "Aşurâ yaklaşımı ve insani değerler” oldu. Bu büyük ve çok önemli organizasyon için yer olarak; İstanbul’umuzun güzide yerlerinden biri olan ve Eminönü’nde bulunan Sepetçiler Kasrı’nın Konferans Salonu tercih edildi. Din,düşünce, siyaset,kültür,edebiyat,sanat camiasından çok sayıda ismin katıldığı konferansa ayrıca, Türkiye içi ve dışından; inanç, sosyoloji ve tarih alanlarında çalışmalarını yapan birçok araştırmacı da iştirak etti. Konferans ayrıca kendi çapında yeni bir ilke daha imza attı ve Mukaddes Hz.Ali,Hz.Abbas. ve Kazımiyye (Allah’ın selâmı üzerlerine olsun) Türbeleri Genel Sekreterleri ile Mukaddes Hz.Huseyn (Aleyhisselâm) Türbesi Genel Sekreteri Vekili’nin de teşrif etmelerine vesile oldu. Mukaddes Türbeler’in yönetim kurullarında görev yapan çok sayıda üye, bölüm başkanı ve basın komitesi mensubunun hazır bulunduğu Konferans halk tarafından da yoğun ilgi gördü ve konferans salonu tamamen doldu. Konferans televizyonda canlı olarak yayınlanmanın yanı sıra; yerli ve yabancı birçok yazılı, işitsel ve görsel basın organı tarafından da duyuruldu.
Konferans, sakaleyn (iki ağır emanet) hadisinin de açıkça ifade ettiği gibi, ikinci emanet Ehlibeyt’in (Allah’ın selâmı üzerlerine olsun) ile hiçbir şekilde ayrılmayan birinci emanet olan; Allah’ın yüce kitabı Kur’an-ı Kerîm’in tilaveti ile başladı. Mikail Gürel Hoca’nın okuduğu ayetler ile nurlanan yürekler, konferansın ilmi danışmanı olan Prof. Dr. Huseyn Hatemi’nin konuşması ile konferansı dinlemeye başladı:
“ Esselâmu alel Huseyn, we alâ Aliyyibnil Huseyn, we alâ ewlâdil Huseyn, we alâ Ashâbil Huseyn!
(Selâm olsun Huseyn’e, Huseynoğlu Ali’ye, Huseyn’in evlâtlarına ve Huseyn’in ashâbına…)” sözleriyle, yani diğer konuşmacıların birçoğunun da sözlerine başlarken okudukları cümlelerle, İmam Huseyn’i ve O’nun için pek değerli olanlar’ı (Allah’ın en güzel Salât-u Selâmı üzerlerine olsun) selamlayarak başlayan Prof. Hatemi, yurtdışından gelen konukları da “2.vatanınıza hoş geldiniz” diyerek selamladı. Konuşmasında İmam Huseyn’e (Aleyhisselâm) ve Ehlibeyt’e (Allah’ın en güzel Salât-u Selâmı üzerlerine olsun) bağlılığın önemine değinen Prof. Hatemi, “İmam Hüseyin’in sevgisi, ceddinin sevgisinden, Allah sevgisinden ayrılmaz. İmam Hüseyin’e (Aleyhisselâm) ağlamak bizim için kurtuluş vesilesidir” dedi. Akabinde Prof.Hatemi sözlerini İmam Huseyn’in (Aleyhisselâm) vasiyetini aktaran şu sözlerle bitirdi:
“ Seyyid-uş-Şüheda kendisi için değil yine bizim felah ve necatımız için bize şu vasiyetini iletmiştir:
- Şiatî iza şeribtum azbe mâ’in fezkuruni, wa iza ra’eytum ğariben ew şehîden fendubunî
Dostlarım! Her cân su içtiyse bir ansın beni!/ Bir garibi, bir şehidi duysa bir yansın bana!
Aşûrâ günün kadrini bilenlere ne mutlu! Allah bizi Dünya ve Âhiret'de Huseyn'den ayırmasın ”
Ardından sözü alan Diyanet İşleri Başkanı Prof.Dr.Mehmet Görmez Ehlibeyt’in (Allah’ın selâmı üzerlerine olsun) Muhammedi risaletin devam etmesinde rollerine değinip ve hak sözün yüceltilmesi uğruna şehit olduklarını ifade ederek şunları söyledi:
“Hz. Hüseyin (Aleyhisselâm) Efendimizi ve beraberinde hak için, hürriyet, adalet, ahlak, erdem ve fazilet için, izzet ve şeref için can veren bütün şühedayı, rahmet, minnet, şükran ve tazim ile yâd ediyorum. Şehit edilen Hz. Hüseyin (Aleyhisselâm) ve arkadaşları, bu acı hadisedeki asil duruşları ve haksızlıklar karşısındaki onurlu mücadeleleri ile müminlerin gönüllerinde taht kurmuş; onlara bu zulmü reva görenler ise insanlığın ortak vicdanında mahkûm olmuştur. Zalimin de mazlumun da ne mezhebine ne meşrebine bakılır. Mümin her nerede olursa olsun zalime karşı mazlumun yanında duran vicdanlı insandır. Hz. Hüseyin’i (Aleyhisselâm) anmak, onun mirasını sağlam ve muteber bir düzeyde ele almayı gerekli kılmaktadır. Bugün zalim ve mazlum saflaşmasında, hak ve batıl ayrışmasında kurucu bir figür olarak başvurduğumuz Hz. Hüseyin Efendimiz (Aleyhisselâm), tarihsel süreç içinde sembolik bir değere dönüşmüştür. Buna karşılık Yezit mel’unu, tarihsel bir figür olmanın ötesinde her türlü kötülüğün timsali olarak yeni bir anlam bileşkesine sahip olmuştur ve bu anlam bileşkesi, ortak anlamlar dünyamızın ortak bir değeri haline gelmiştir.
“Hz. Hüseyin (Aleyhisselâm) , istisnasız, her mümin ve Müslümanın dünyasında önemli bir yer tutmaktadır. Nasıl olmasın ki? O (Aleyhisselâm), Efendimiz (Allah’ın en güzel salât-u selâmı O’na ve Ehlibeyti’ne olsun) tarafından başta bütün Müslümanlar olmak üzere, bütün insanlığa bırakılan bir mirastır. O (Aleyhisselâm), hak ve adalet düsturuna sahip çıkılması hususundaki dikkati, özeni ve direnişi ifade eder. Hz. Hüseyin (Aleyhisselâm), Peygamber Efendimiz'in (Allah’ın en güzel salât-u selâmı O’na ve Ehlibeyti’ne olsun) gözünden uzak tutmaya kıyamadığı Ehl-i beytin (Allah’ın en güzel salât-u selâmı üzerlerine olsun) içinde bugün hepimiz için derin sembolik anlamlar taşıyan simalar içerisinde en başta gelir.”
“Bugün yapılması gereken Hz. Hüseyin’i (Aleyhisselâm) anlamaktır.” Diyen Görmez bunun ne şekilde olacağını açıkladı ve ekledi “ Hüseynî olanların yolu bellidir.”
“Hüseyin’in (Aleyhisselâm) kıyam ve şehadeti her günümüzde, her anımızda olmalıdır. Onu törensel bir güne sıkıştırmamalı, onun hayatından ibretlik sonuçlar çıkarmada daha sebatkâr adımlar atmalıyız.” Diyen Görmez daha sonra Gazze’de yaşanan katliamın sona ermesi ile islam ümmetinin birlik ve beraberliğine yönelik temennilerini ifade ederek konuşmasını tamamladı.
Ardından sözü alan Mukaddes Hz.Ali Türbesi Genel Sekreteri Şeyh Ziyauddin Zeynuddin; sözlerinde Aşûrâ’yı hayatının merkezine yerleştirenlerin benimsemeleri gereken yaklaşıma ve Aşûrâ kahramanlarının ilkelerine tutunmanın önemine dair vurgu yaparak “Aşûrâ’î” yaklaşımının benimseyicilerinin (Aşûrâ’î olanlar - Aşûrâ bizim de davamız” diyenler) ilkelerini, nasıl “Aşûrâ’i” olacağımızı ve nasıl daha çok “Aşûrâ’i” olabileceğimizi açıkladı. Şeyh Zeynuddin Aşûrâ’î olmak için benimsenmesi gereken genel prensiplere ve “Aşûrâ’î” kimliği benimsemenin, müminin dini yaşantısına nasıl yansıyacağını da izah etti. Aşûra’i olmak için benimsenmesi gereken genel prensipleri şu alt başlıklar altında özetleyebiliriz.
1- Aşûrâ’i olmanın gerektirdiği düşünce,inanç ve tavra yönelik kaideleri sadece sözle benimsemeyip uygulamaya dökmek.
2- Basiretli (içgörülü) ve şuurlu bir akıl ile Aşûrâ’î yaklaşımı hayata geçirmek. Bilinçli yapılan hareketler ve benimsenen tavırlar Aşûrâ’î oluşu derinleştirir.
3- İnsan varlığını tüm boyutlarıyla nezdinde toplamış olan nübüvvete (Peygamberlik) iman etmek. Zira Aşûrâ’î olmanın kurucusu Resulullah’tır (Allah’ın en güzel salât-u-selâmı O’nun ve Ehlibeyti’nin üzerine olsun)
4- Son Elçi’nin (Allah’ın en güzel salât-u-selâmı O’nun ve Ehlibeyti’nin üzerine olsun) nübüvvet çizgisinin devamı olan velayet ve imamet çizgisine iman etmek. Çünkü Aşûrâ’î oluşun kriterlerini tam hatlarıyla ortaya koyan Onlar yani Ehlibeyt İmamları’dır (Allah’ın selâmı üzerlerine olsun). Ve Onlar’ı (Allah’ın selâmı üzerlerine olsun) göz ardı etmekle Aşûrâ’î olmak bir araya gelmesi mümkün olmayan şeylerdir.
5- Müslüman olmanın bir zorunluluğu olan Ehlibeyt (Allah’ın en güzel salat ve selâmı üzerlerine olsun) ile olan bağını sürekli daha fazla perçinlemek. Aşûrâ’îliğin kriteri Ehlibeyt’e (Allah’ın selâmı üzerlerine olsun) uymak olduğundan, Aşûrâ’îlik kimliğini benlikte diri tutacak olan ve hayatın daha derinlerine katacak olan şey, elbette ki Ehlibeyt (Allah’ın selâmı üzerlerine olsun) ile olan bağları güçlendirmek olacaktır.
Ardından Mukaddes Hz.Abbas ve Hz.Huseyn Türbeleri adına konuşan Mukaddes Hz.Abbas Türbesi Seyyid Ahmed Safî sözlerinde “ Tarihten sadece belli bir dönemde değil her dönemde – ve özellikle de, içinde yaşamakta olduğumuz süreçte - istifade edebilmemiz için tarihi yeniden okumanın zaruri olduğu” hususuna değindi.
“Biz burada konferansımızı Aşûrâ üzerine gerçekleştireceğimizden; Aşûrâ hadisesini de olduğu gibi inceleyeceğiz. Zira bu hadise, gerçekleştiği esnada ve sonrasında birçok farklı şekilde irdelendi.”
“Burada her iki ordunun da şiarlarını bilmeye ihtiyacımız vardır. Zira her biri bir yaklaşımı benimsiyordu. Biri hak, diğeri de batıl…”
“Aşûrâ mevsimi (Aşûrâ merasimlerinin yapıldığı mevsim) , her ne kadar gerçek kahramânı olan İmam Huseyn (Aleyhisselâm) için olsa da aslında, Hz.Resul-i Âzam Efendimiz (Allah’ın en güzel salât-u-selâmı O’nun ve Ehlibeyti’nin üzerine olsun) içindir. Çünkü, elimizdeki rivayetler Aşûrâ’nın bağının O’nunla (Allah’ın en güzel salât-u-selâmı O’nun ve Ehlibeyti’nin üzerine olsun) ilişkili olduğunu ortaya koymaktadır. ”
Ardından sözü alan Mukaddes Kazımıyye Türbesi Genel Sekreteri Profesör Fazıl Ambari Hoca, sözlerinde İmam Huseyn (Aleyhisselâm) kıyamı ile insanlık arasındaki ilişkiye dikkat çekerek şunları söyledi: “ İmam Huseyn’in kıyâmı zulme, tasalluta ve zorbalığa karşı yapılmış bir kıyamdır. Ve insanlığın haksızlık,adaletsizlik ve ezilmişlikten kurtulma arzusu, O’nunla (Aleyhisselâm) hayat bulmuştur.”
“Bu yüzden, bayrağını İmam Huseyn’in (Aleyhisselâm) taşımış olduğu Hüseyni devrim, kısıtlı bir zaman dilimine yönelik bir önlem peşinde ve Allah’ın selâmı üzerine olsun (İmam Huseyn ) içinde bulunduğu dönemi (içinde bulunulan hastalıklardan) tedavi ediyor değildi. O’nun devrimi, geleceği hedef alan bir devrim olduğundan; askerî açıdan zafere erişmiş olmak ya da hezimete uğramış olmakla ölçülemez.”
“İmam Huseyn (Aleyhisselâm); tavır ve davranışlardır... Kelam ve lâf değil!” diyerek İmam Huseyn’i (Aleyhisselâm) doğru anlamanın önemine dikkat çeken Anbari Hoca İmam Huseyn’in (Aleyhisselâm) yaptığı tüm fedakârlıkların bizler uğruna olduğunu ve bizim de bu yüzden; yapılan devasa fedakarlıklara, Ehlibeyt’e (Allah’ın en güzel Salât-u Selâmı üzerlerine olsun) hayatımızın her alanında sımsıkı tutunmakla mukabele etmemiz gerektiğini söyleyerek, İmam Huseyn’in (Aleyhisselâm) Aşûrâ günü bizim için yaptıklarını ne kadar önemsiyor olduğumuzun ölçüsünü ortaya koydu.
Ardından Merce’i Âlâ Ayetullah Seyyid Ali Sistani’nin Kum temsilcisi Alauddin Necefî, Âlulbeyt (Allah’ın en güzel Salât-u Selâmı üzerlerine olsun) Müessesi Türkiye Sorumlusu Onurşan Rahmani ve Alevi İslam Din Hizmetleri Vakfı Başkanı Ali Yüce konuştu. Onurşan Rahmanî konuşmasında gelen konukları selamlayarak geçen sene Sultan Ahmet Meydanı’nda düzenlen “Aşûrâ Çadırı – Muharrem Kardeşliktir Sergisi” ile ilgili yazmış olduğu yazıdan alıntı yaptı. İslamın cemaat ve mezhep dini olmadığını ifade eden Ali Yüce Dede ise konuyla ilgili olarak şunları söyledi: “İslam Tevhid dinidir. Günümüzde maalesef birçok İslam topluluğu Kuran’ı koltuğunun altına almış ama içindekilerden hiç ders almamıştır. Bu durum çok üzüyor beni. Muharrem’de senede bir gün toplanmak ve ağlamak elbette görevimizdir. Hüseyin’e ağlamayan göz insanlıktan uzaklaşmıştır. Ama şu unutulmamalıdır ki; Ali ve Hüseyin bir adamın ismi değildir. Onlar vasıf ismidir. Bir duruşun ismidir. Kimse Hüseyin isminden taraflaşamaz. Ancak ne mutlu ki Ehlibeyt üzerinden kimlik ve kişilik kazananlara.”
Konuşmacılar özellikle; İmam Huseyn’in (Aleyhisselâm) gerçekleştirmiş olduğu devrimin ilkelerine tutunmanın önemine değinildi. Bu ilkelerin; temeli zulüm ve batıl yapıları yıkıp adaleti hayatın her alanına yaymak isteyen herkes için bu ilkelere tutunmanın ve bu devrimin içeriğini tüm dünyaya ulaştırmanın önemine vurgu yaparak; her ne kadar Aşûrâ’da vuku bulan ilahi kıyam, yer olarak Kerbelâ’da gerçekleşmiş olsa da, gerçekte dünyanın tümü için dersler ihtiva eden dev bir okul olduğu gerçeğinin altını çizdi.
I.Aşûra Yıllık Konferansı birçok faaliyetten oluşmakta olup bu faaliyetlerin ilki 2 muharrem sabahı gerçekleşen açılış töreni ile başlayan ve 2 gün sürecek olan organizasyondur. Organizasyon çerçevesinde; ilim havzasına ve üniversitelere yönelik olan birçok çalışma, araştırma ve makale katılımcılarla paylaşılarak tartışılacaktır. Ardından yine, Konferans faaliyetlerinin bir parçası olarak; Irak Mukaddes Türbeleri’ni (Hz.Ali,Hz.Huseyn,Hz.Kazımeyn ve Hz.Abbas –Allah’ın selâmı üzerlerine olsun – Türbeleri) anlatan, Mukaddes Türbelerin sancaklarının bulunduğu ve Ehlibeyt’i (Allah’ın selâmı üzerlerine olsun), bilhassa da Aşûrâ Olayı’nı birçok dilde bulunan yazılı ve görsel yayınlarla anlatan Aşûrâ Çadırı” kurularak halka açılacak. Söz konusu faaliyetlerin en önemli adımlarından biri olarak sayılacak olan bu organizasyon; 6 muharrem 1434 tarihinde kurulacak ve muharrem ayının 10.günü olan Aşûrâ Günü’nün sonuna kadar sürecek.
Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: