Hicri 61 yılında işte böyle bir Muharrem ayının ikinci gününde Hz.İmam Huseyn’in (O’na selâm olsun) Kervânı Kerbelâ’ya vardı…

Hz.İmam Huseyn (O’na selâm olsun) Mekke-i Mükerreme’den Kerbelâ diyarına doğru çıkışını yapmıştı. Yolda dostlarına Hz.Yahya Peygamber’in (O’na selâm olsun) kıssasını hatırlatıyordu. (O’na selâm olsun) Şöyle buyurdu: ‘Dünya’nın Allah katında ne kadar değersiz olduğunu (gösteren) şeylerden biri de; Zekeriyya oğlu Yahya’nın başının İsrailoğullarının azgınlarından birine hediye edilmiş olmasıdır.” Neden yapmıştı? Etrafındakilere hatırlatmak ve hareketinin otoriteyi ele geçirip başa geçmek ya da şöhret elde etmek için olmadığını vurgulamak için. Sadece ahreti istiyordu; Dünya basitti, değersizdi. Bu yüzden de başının kesilmesine neden olacak bir şey için çabalıyordu; tıpkı başı kesilen Zekeriyya oğlu Yahya gibi.

Kervan Mekke-i Mükerreme’den Irak’a doğru ilerliyordu. Yolun sonunda yeryüzünün taşıdığı en pâk naaşlardan olacak naaşların başında duracağını biliyordu. Hz.İmam Huseyn (O’na selâm olsun), sonunda öldürüleceğini bile bile kervânı ile birlikte ilerliyordu. Olayın hedefi olsa da yolculuğun hedefi Irak değildi; hedef ahrete ulaşmak ve semavî ilkeleri, değerleri somutlaştırmaktı.

Bu yolculuğu boyunca Hz.İmam Huseyn (O’na selâm olsun) kâfilesine bu yolculuğun dünyevî alemde elde edilemeyen ve yeri ahret olan o ulvî hedeflerini hatırlatmak için Yüce Allah’ın şu buyruğunu yineliyordu: “İşte ahiret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu arzulamayan kimselere veririz. (En güzel) âkıbet, takvâ sahiplerinindir.”

Bu melekûtî yolculuk esnasında Hz.İmam Huseyn’in (O’na selâm olsun) kervânı birçok aşama ve duraktan geçti. Son durak; Hicrî 61. yılında, işte bugün gibi bir Muharrem ayının ikinci gününde ulaşılan Kerbelâ idi. Hz.İmam (O’na selâm olsun) sormaya başladı; Kerbelâ toprağını arar gibiyidi adeta. (O’na selâm olsun) şöyle buyurdu: “Bu toprağın adı nedir?”

“Taff toprağıdır” dediler.

(O’na selâm olsun) yeniden şöyle sordu: “Bundan başka bir ismi daha var mıdır?” Onlar da “Adı Kerbelâ’dır” deyince (O’na selâm olsun) şöyle buyurdu: “Allah’ım kerb’den (kederden) ve belâdan sana sığınırım.” (O’na selâm olsun) sonra şöyle buyurdu: “Burası keder ve belâ yeridir. İniniz; yüklerimizi indireceğimiz yer burasıdır. Kanımızın döküleceği yer de burasıdır. Kabirlerimizin yeri de burasıdır. Ceddim Allah Resûlu (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) böyle bildirmişti bana.” Bunun üzerine hepsi indi.

Hz.İmam’ın (O’na selâm olsun) Kerbelâ’ya ulaşması – rivayetlerin çoğunluğuna göre – hicrî altmış birinci senenin Muharrem ayının ikinci günüydü ve bir Perşembe günüydü… Hz.İmam Huseyn (O’na selâm olsun) Kerbelâ toprağına indi; çadırını kurdu, silahlarını hazırlamaya ve silahını bilemeye başladı. Bunu yaparken bir şiir okudu.

Hz.Zeyneb (O’na selâm olsun) okuduğu şiiri duyunca şöyle buyurdu: “Ağabeyim; bu öleceğinden kesin emin olan kimsenin sözleridir!” Bunun üzerine Hz.İmam Huseyn (O’na selâm olsun) “Evet bacım” deyince Hz.Zeyneb (O’na selâm olsun) “Eyvahlar olsun! Huseyn kendi ölüm haberini bildiriyor!” diye buyurdu.

Böylelikle Pâk diyar Kerbelâ’da Huseynî kervanın çadırları kuruldu. Çadırların kurulduğu yerin izleri günümüze kadar kalmıştır. Sudan uzak, tepe ve yükseltiler serisi ile çevrili bir yere önce Hz.İmam’ın ve Ehlibeyti’nin (Allah’ın selâmı üzerlerine olsun), sonra aşiretinin ve ardından da diğer dostlarının çadırları kuruldu...



#عاشوراء_منهاج

Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: