Safer ayının ilk günü: Hz. İmam Huseyn’in (O'na selâm olsun) esir edilmiş hanedânı ve mubarek başı Şam’a ulaştı...

  1. 61 senesinde bunun gibi bir günde; yani Safer ayının ilk gününde Hz. İmam Huseyn’in (O'na selâm olsun) esir edilmiş hanedânı ve mubarek başı Şam’a vardı. Allame Meclisî Bihâr-ul Envâr isimli eserinde Sehl bin Sa’d es-Saidî’den şöyle naklediyor:

“Beyt-ul Makdis’den (Kudüs) çıktım; Şam’a vardım. Bir baktım nehri bol, ağacı çok bir şehirdeyim. Örtüler, perdeler, atlas kumaşlar asmışlardı. Birbirilerini müjdeleyip seviniyorlardı. Tef ve davul çalan kadınları da vardı. İçimden ‘Şamlıların bizim bayram görmediğimiz bir bayramı var herhalde’ diye geçirdim. Birbiriyle konuşan bir topluluk görünce de ‘Ben Sâd oğlu Sehl’im; Ben Muhammed’i (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) gördüm ’ dedim.”

Onlar da şöyle dediler: ‘Ey Sehl! Semânın kan yağdırmaması ve arzın da çökmeyip ehlini yutmaması seni şaşırtmadı mı?’ ‘Niye öyle olsun?’ dedim. Şöyle dediler:


‘İşte şu Muhammed’in (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) zürriyeti Huseyn’in başıdır; Irak toprağından hediye olarak getirilmiştir!’

‘Vah şu şaşılacak işe! Huseyn’in başı hediye ediliyor, insanlar da seviniyor öyle mi?!’ dedim ve sordum ‘Hangi kapıdan girecekler?’ Onlar da ‘Saatler Kapısı’ adındaki bir kapıya işaret ettiler.

Ben de oraya geldiğimde bir atlı gördüm. Elinde bir sancak vardı. Sancağın ucu alınmış, uç yerine bir baş vardı. Başın sahibinin yüzü insanlar içinde Allah Resûlü’ne en çok benzeyen baştı. (Atlının) ardından da eyersiz develere bindirilmiş kadınlar gördüm. Ben de birisine yaklaşıp ‘Ey cariye, sen kimsin?’ diye sordum. ‘Huseyn’in kızı Sekîne’ dedi.

‘Görmemi istediğin bir iş var mıdır? Ben Sâd oğlu Sehl’im, Ceddini görüp sözlerini işitenlerden biriyim’ dedim. O da ‘Ey Sehl; şu başa eşlik edene de ki önümüzden gitsin ki insanlar (başa bakmakla) meşgul olup Allah Resûlü’nün haremine bakmasınlar.’”

Sehl diyor ki: Ben de başı taşıyana gidip ‘Bir iş var; eğer o işi görürsen benden sana dört yüz dinar vardır’ dedim. ‘Neymiş o iş?’ diye sordu. ‘Başı kadınların önünde tutacaksın’ dedim. O da yaptı; ben de o miktarı ödedim.

Huseyn oğlu Ali’ye (İkisine de selâm olsun) gittim. ‘Efendim; görmemi istediğin bir işin var mıdır?’ dedim. O da bana ‘Yanında Dirhemlerden bir şeyler var mıdır?’ diye sordu. ‘Ben de bin Dinar ve bin kağıt’ dedim. O da ‘Onlardan bir şeyler al ve onu kadınlardan uzaklaştırması için başı taşıyan kimseye ver.’ Ben de öyle yapıp döndüm ve ‘Efendim, görmemi istediğin başka bir işin var mıdır?’ dedim. O da ‘Sehl, eski bir giysin var mıdır?’ dedi. ‘Efendim onunla ne yapacaksın ki? Siz insanlara hep değerli giysiler hediye edersiniz; bana eskimiş bir kıyafet mi soruyorsun?’ diye sordum; şöyle buyurdu: ‘(Ellerimi ve boynumu bir arada tutan) şu pranganın altına koymak için; boynumu yedi (bitirdi)’ Ben de giysiyi ona verdim, prangayı kaldırır kaldırmaz altından kanlar akmaya başladı…”
Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: