Cemâziyelevvel ayını beşinci günü: Taliboğulları’nın Hanımefendisi Hz.Zeyneb-i Kübra’nın (O’na selâm olsun) mubarek doğum günü yıldönümü

Hicretin altıncı senesinde; Cemâziyelevvel ayının beşinci gününde Hz.İmam Ali ile Hz.Fatıma Zehrâ’nın (Allah’ın selâmı üzerlerine olsun) mubarek yuvası şahane bir müjde ile şenlendi: İlk kızları dünyaya gelmişti.

Vahyin indiği, meleklerin sürekli gidip geldiği, kutsiyetin ve masumiyetin yuvasında dünyaya gelen Hz.Zeyneb (Allah’ın selâmı üzerine olsun); Hz. Resûlullah’ın, Hz.İmam Ali’nin, Hz.Fatıma Zehrâ’nın ve Hz.İmam Hasan ile Hz.İmam Huseyn’in (Allah’ın selâmı üzerlerine olsun) mubarek gölgelerinde yetişmiştir. Öyle bir yuvada dünyaya gözlerini açmıştı ki dünyaya; o yuva için söylenebilecek en az şey, Hz.Cebrail’in (Allah’ın selâmı üzerine olsun) onlara hizmetkâr olmaktan şeref duyduğu gerçeğidir.

z.Resûlullah’ın (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) ciğerpâresi yeni dünyaya getirdiği kızını alıp Hz.İmam’a (Allah'ın selâmı üzerine olsun) getirdi. Hz.İmam (O'na selâm olsun) da evlâdını alıp öptü, öptü, öptü. Ardından mubarek anneye döndü. Hz. Fatıma (Allah'ın selâmı üzerine olsun)da “Bu yeni doğmuş kız çocuğuna isim ver” dedi. Hz.İmam (Allah'ın selâmı üzerine olsun) edep ve tevazû içerisinde şöyle dedi: “Hz. Resûlullah’tan (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) önce davranacak değilim...” Hz.İmam (Allah'ın selâmı üzerine olsun) isim koyma işlemini Hz. Resûlullah’a (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) sunduğu zaman da (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) şöyle buyurdu: ‘Rabbimden önce davranacak değilim.” Bunun ardından Hz. Cebrail (O'na selâm olsun) indi ve şöyle dedi: ‘Bu yeni doğmuş kıza “Zeyneb” adını ver. Çünkü Allah O’nun için o ismi seçmiştir.’ Ardından Hz.Cebrail (O’na selâm olsun), Hz.Peygamber’e (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) yeni doğan bu mubarek kızın yaşayacağı musibetlerin haberini verdi. Hz.Peygamber (Allah-u Teâlâ O’na ve Pâk Ehlibeyti’ne salât eylesin) olacakları işittikten sonra ağladı ve şöyle buyurdu: ‘Her kim; bu kızın başına gelen musibetlere ağlarsa tıpkı Ağabeyleri Hasan ile Huseyn’e ağlamış gibidir…’ Bunun ardından evdekiler gözyaşlarına boğuldu.”

İsminin anlamı ile ilgili iki görüş vardır.

İlki şudur: Fîruzabadî’nin Kamus-ul Muhît kitabına göre bu sözcük “Zeyn/Süs” ve “Eb/Baba” kelimelerinin birleşimidir.

İkincisi: Lisân-ul Arab’da belirtildiğine göre Zeyneb sözcüğü yalın bir sözcüktür ve güzel biçimli, hoş kokulu bir ağacın adıdır. Bu yüzden de kadınlara bu ad verilmiştir. “El-Evs” kitabında ise bunun Nergisgiller familyasından soğansı bir otsu bitki olduğu ve hoş kokulu, beyaz renkli kokular saçan çiçekleri olduğu belirtilmiştir.

Künyesi Ümmü Külsüm ve Ümmül Hasan’dır. “Akîle” (Leydi) ismi ise yazarlar ve müellifler tarafından verilen bir lakaptır. Saygın, örtünmüş bir hanımefendi anlamına gelir. En meşhur künyesi ise “Ümmül Mesâîb/ Musibetler Anası”dır. Bu da Dedesi Hz.Peygamber Efendimiz’in (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) şahadeti sonrası yaşadığı birbirinden acı ve ağır musibetlere atıfta bulunmaktadır. Dedesi’nden (Allah-u Teâlâ O'na ve Pâk Ehlibeyti'ne salât etsin) kısa bir süre sonra Annesi Hz. Fatıma Zehrâ (Allah'ın selâmı üzerine olsun) şehîd olmuş; daha sonra Babası Müminlerin Emîri (Allah'ın selâmı üzerine olsun) katledilmiş, ardından da Ağabeyi Hz. İmam Hasan-ı Muctebâ (Allah'ın selâmı üzerine olsun) zehirlenmiştir. Musibetlerin en büyüğünü Kerbelâ’da, Ağabeyi Hz. İmam Huseyn’in (Allah'ın selâmı üzerine olsun) şahadeti ile yaşamıştır. O faciada diğer kardeşleri ile oğulları Avn ve Muhammed şehîd olmuş; ardından esir edilip prangalara vurularak Kerbelâ’dan Şam’a, oradan da Kûfe’ye kadar şehir şehir gezdirilmiştir.

Hz. Zeyneb-i Kubrâ’nın (Allah'ın selâmı üzerine olsun) en ön plana çıkan faziletlerinden biri de dünya hususundaki zahitliğidir. Dünyevî hayatı, adeta üçüncü kez boşamışçasına bir kez daha geri dönmemek üzere dünyayı kalbinden çıkarmıştır. Dedesi Hz. Resûlullah, Babası Müminlerin Emîri ve Annesi İki Cihan Seyyidesi Hz. Fatıma Zehra’nın (Allah-u Teâlâ Onlar’a ve Pâk Ehlibeytleri’ne salât eylesin) izinden giderek tüm süsü ve şatafatıyla dünyeviliği elinin tersiyle itmiştir. Tarihçiler onun evinde hurma ağacının dalından yapılmış bir hasır ve bir koyun postundan başka bir şey bulunmadığını; deve yününden yapılmış elbise giydiğini, kendi elleriyle buğday öğüttüğünü vb dünyadan yüz çevirmişliğe dair hallerini anmaktadır.
Okur yorumları
Yorum bulunmuyor
Yorum ekle
İsim:
Ülke:
E-posta:
Paylaş: